
Giden Herkesin Ardından Söylenebilecek Muhtelif Sözler
Öykünü adı belli ama içerik hakkında en ufak bir fikrim yok. Bazen öyle olur. Ne yapacağınızı bilirsiniz ama nasıl yapacağınızı kimse size anlatmamıştır. El yordamıyla ulaşmaya çalışırsınız kimi şeylere. Bazıları bölük pörçük şeyler söylemiştir. Kulağınıza bir şeyler çalınmıştır. Yol tarifini kötü yapan insanlar gibi. Falanca yere git. Falanca durakta in. İşte orada kime sorsan gösterir. Hayır, kime sorsam göstermiyor işte. Anlıyor musun? Kardeşim kitabı da yok ki bunun okuyup öğrensek!
Bazen gideceğimiz yer bellidir ama yollar karışıktır. Hangi arabaya nerede binip nerede ineceğimiz bilmiyoruzdur. Yolda çevirip birilerine sorarız “Falanca yer nerede?” diye. Ama kimse bilmiyordur. Herkes kendi yürüdüğü yolları ezbere bilmez mi zaten? Bazıları anımsar gibi olur ama onlardan da hayır çıkmaz. İş başta düştü dersiniz, bu sefer de kaybolabilirsiniz. Bunların hepsi mümkündür. Olabilir. İmkân dahilindedir. Oturup ağlamak istersiniz ama ağlamakla da vakit kaybetmenin sırası değildir. Ayrıca el alem ne der? Ya birileri durup da size acırsa? Aman Allah’ım! Bu yüzden müsait bir yerde biraz dinlenip kafamızı toparladıktan sonra bir eylem planı yapıyoruz. Sonuçta kimse sonsuza kadar kaybolamaz! Kimseye bir şey çaktırmıyoruz!
***
Bu şehrin insanları, ruhlarına giydirilen takım elbiselerle dökülüyor her gün sokaklara. Yüzlerinden düşen binlerce parçayı süpürüyor belediyenin temizlik işçileri. Yetişemiyorlar onlar da bütün bu işlere. Sonra, gökdelenlere tırmanıyorlar. Birbirlerinin üstüne inşa ettikleri gökdelenler. “Uğurlar olsun.” diyorum. Allah işinizi rast getirsin.
Sabahın altı buçuğu. Durakta bekliyorum. Ellerim cebimde. Hava aydınlanmamış. Göğe bakıyorum. Ay aydınlatıyor sabahı. Güneşe daha sıra gelmemiş. Simitçi tezgahını kurmamış. Bir, iki, üç… Arkamda uzunca bir kuyruk oluşuyor. Hepimiz aynı yolun yolcusu muyuz şimdi? Hangi yolun yolcusuyuz? Bizden öncekiler nereye gittiler, nereye vardılar? Geri geldiler mi? Hadi bakalım yeğenim. Yediğin içtiğin senin olsun bana gezdiğin gördüğün yerleri anlat!
***
Bu yılın başıydı. Yılbaşı, diye yazılıyor sanırım. Evet, öyledir muhakkak. Hepimiz, her yılbaşında olduğu gibi yeni yıla dair umutlarımızı yazıyorduk, söylüyorduk sağa sola. Yeni yılın ilk haberi geldi. Çıktığı yoldan geri dönememişti. Biletini kendisi kesmişti. Rahmet okuduk o giderken. Yolculuğun dünyada başlamadığına inandığımız gibi bu dünyayla son bulmayacağına inanıyorduk zira. Ama veda etmek isteriz ya yolculuğa çıkanlara o buna da izin vermemişti.
***
Arabalar vızır vızır geçiyor. Arakalarında bıraktıkları rüzgâr yüzümüzü yakıyor. Daha da büzülüyoruz ısınmak için. Takım elbiseli bir adam bir eliyle ceketinin önünü kapatıp öteki eliyle şoföre el sallayarak durduruyor özel halk otobüsünü. Abicim acele et biraz ya! Duymazdan geliyor. Şoförün gaza basmasıyla sendeliyor. Kendine tutunacak bir yer buluyor kalabalığın arasında.
***
Bir gün daha battı bozkırın ortasında. Ufuk çizgisinde yitiverdi zaman. Heybetli dağların, çam kokularının içinden değil de toza toprağa karışarak götürdü aydınlığı. Yerle bir oluvermiş gibi. Giderken de ardında kırmızıyla sarı arasında bir renk bıraktı uzun müddet. “Yarın yeniden geleceğim.” der gibi. Gözlerim doldu onu uğurlarken. Yüreğim sıkıştı. Sadece küçük bir hıçkırık sesi duyuldu. “Elveda!” diyemedim.
***
-Bir saat oldu hâlâ bekliyoruz. Bu kadar erken gelecek ne vardı durağa. Erken de gelsen geç de gelsen gideceğin saat belli değil mi!
-Yok yok biz erkenden çıkalım evden. Ne olacağı belli olmaz hanım. Ben eşeğimi salam kazığa bağlarım. Bak herkes bizim gibi bekliyor, görmüyor musun?
– Ne çektiysem bu inadından çektim hep! Kepaze oluyoruz yollarda! Çocuk kaç kere dedi. Baba, dedi. Ben sizi arabayla alırım. Acele etmeyin.
-Senin de neye sinirlendiğin belli değil hanım! Bu yaştan sonra çoluğa çocuğa yük mü olalım!
– Yük olmazsan sürün böyle yollarda.
Derin bir iç çekiş. Sessizlik.
***
Herkesi birer birer uğurladım ben bu şehirden. Hangisi gitse en yalnız ben kaldım. Kimseye çaktırmadım ama gözyaşlarımı. Beni gülerek hatırlasınlar. “Siz gelince sanki köyün içi insanla dolu oluyor.” der babaannem. Siz gidince sakin bu şehir bomboş oluyor.
Şakalarla kahkahalarla vedalaşıyoruz. Sakın merak etme beni, diyorum. Ben burada çok mutluyum. Her şey yolunda. Gözün arkada kalmasın. Sen kendine dikkat et yeter. Sıkıca sarılıyorum. Arkasını dönüp gidiyor. Ben de ters istikamette yürüyorum. Dönüp bakıyorum omzumun ucundan. Gözü telefonunda. Duruyorum, daha uzun bakıyorum. Oralı değil. Arkaya bir de müzik koyalım bari. Sanat filmi çekmiyoruz sonuçta. Kendine gel. Ben yine de böyle uğurlardım seni hayatım absürt komedi olsa da sanat filmi çekerdim.
***
Artık iyiden iyiye bunaldık. Gitmek istiyoruz hepimiz ama gideceğimiz yere de varmak istemiyoruz gerçekte. Zaruretlerden mürekkep bir hayat var elimizde. Makineleşmek mı istiyoruz? Yok, hayır. Sıradan olmanın konforunu yaşıyoruz biz daha çok. Herkesle birlikte bizim de Mersin’e gitmemiz daha kolay çünkü. Şeksiz şüphesiz istikamet aldık.
***
Hadi Allah’a emanet ol. İyi bak kendine. Dikkat et. Varınca ara bizi, olur mu? Hayırlı yolculuklar. Yolun açık olsun. Güle güle. Yine bekleriz. Tekrar gelin. Bunu saymayız bak! Bu kapı sana her zaman açık. İstediğin zaman dönebilirsin. “Gitme, kal.” diyemedim. Elveda! Allah’a ısmarladık. Allah rahmet eylesin. Allah mekânını, durağını cennet etsin. Giden herkesin ardından söylenebilecek bütün muhtelif sözleri söyledim. Bir veda şekli olarak ayrılık düştü payıma.
***
Güneş ufukta yükseldi. Bize hafif hafif ışığı vuruyor. Dünyayı ısıtmaya başladı bile. Oh be! Nihayet! Sonsuza kadar bu durakta bekleyemezdik ya! Kaynak yapmayın kardeşim. Hanımefendi valizinize yardım edeyim. Aman zahmet olmasın! Kardeşim kaynak yapmayın ya! Amca gel sen, önden geç. Öööf!
Dı-dıt!
Tam kart!
Öğ-ren-ci!
Yetersiz bakiye!
-Biri basabilir mi?
-…
-Lütfen!
-Ablacım hadi acele edelim. Bekletme milleti.
-Ben ineyim o zaman.
-…