İnsanların dört temel becerileri içinde ilk geliştirdikleri beceri dinleme becerisidir. Henüz anne karnındayken işitme sürecimiz başlar. Devam eden süreçlerde konuşmayı daha sonra okumayı ve en son olarak da yazma becerimizi geliştiririz.
Gün içerisinde dinlediğiniz şeylerin listesini yapmayı denediğinizde aslında bu işin pek de kolay olmadığını fark edeceksiniz. Peki, dünyayı dinleme ve konuşma yoluyla yayılan bir virüs ele geçirseydi hayatımız nasıl bir yöne evrilirdi dersiniz?
Dil bilimin önemli dallarından biri olan semantik dil bilim, zaman içinde anlam değişiklikleri ile dilin yapısı, düşünce ve anlam arasındaki karşılıklı bağlantı gibi konular üstünde duran bir bilim dalıdır. Kullandığımız sözcükler dilin somut ve yüzeysel yapısını oluşturur. Bu ögenin zihinde uyandırdığı soyut anlam yüküne ise kavram adı verilir. Bu akademik terimlerden neden bahsettiğimi soracak olursanız kitabın dayandığı temel konu semantik bir virüsün insanlarda mantıksız ve hiçbir anlam içermeyen kelimeler ile konuşmalarına neden olan ARDS isimli bir hastalık yüzünden yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduklarını söyleyebilirim. Öncelikle kitabın konusuna kısaca değinelim.

Kitabın başkarakteri olan dil bilimci Murat Siyavuş dünyayı saran bu virüse çare arayan bilim insanlarından oluşan bir gruba dâhildir. Ancak yaşanan bazı olumsuz olaylar sonucunda bu grup ortadan kaldırılır. Yaşadığı bu olumsuz deneyim sonucunda yalnız yaşayan annesinin yanına sığınan Murat vaktinin büyük bir çoğunluğunu sadece belli başlı programların yayımlandığı televizyonu izlemekle geçirir. Virüsün çıktığı ilk anda insanlar abuklayan insan videolarını birbirlerine göndererek yayılım hızını arttırmışlardır ve bu yüzden internet kapatılmıştır. Kitapta değinilen bir diğer ilginç nokta ise insanların bu hastalığın kitaplardan yayıldığına inanmalarıdır. Artık insanlar kitap okumayı bırakmışlardır. Bu kısım bana kitapların düşman olarak görüldüğü ve yakılarak yok edildiği Fahrenheit 451 romanını getirdi.
İnsanlar Neden Dinler?
Kitapta bu soruya cevap olarak ‘’Merak’’ denilmiştir. İnsanlar arasında dinleme ve konuşma yoluyla yayılan bu hastalığa çözüm olarak ‘’Merakınızı kontrol altına alın, dinlemeyin!’’ sloganları ülkenin her yerine yayılmıştır. Peki, dinleme alışkanlığımızı nasıl kontrol altına alacağız derseniz de kulağınıza takacağınız ses geçirmez özellikteki kulaklıklar çare olarak gösterilmiştir.
Kitapta yer alan bir kısımda Kuzey Kore’nin nasıl toplu abukladığından bahsediliyor ve bu kısım kapalı kutu şeklinde yaşayan bu ülkeye güzel bir eleştiri olmuş diyebilirim. Anlatılanlara göre ülkenin başkanı konuşma yapmak ve salgın hakkında bilgi vermek için kürsüye çıkar. Başkanı dinlemek zorunlu tabii 🙂 kimse hastalığı kaptığını bilmiyor. Böyle bir hastalıktan haberleri var mı o bile belli değil. Ve başkan tüm televizyonlardan da canlı verilen konuşmasını yapmaya başlar. Pardon abuklamasını… Tüm ülke tertemiz toplu bir şekilde abuklar.

Hastalığa Bir Çözüm Yolu Var Mı?
Bu konuda farklı ülkelerden bilim insanları grupları çalışmalar yapmaya başlamıştır. Ancak bilindiği üzere abuklayan bir hasta üzerinde incelemeler yapmak oldukça risklidir ve çoğu araştırmacının da çözüm yolu ararlarken abuklamasına neden olmuştur. Murat Siyavuş ile aynı araştırma grubunda yer alan Nörolog Özgür karakteri oldukça zeki biridir ancak çözüm yolu ararken bir yandan da madde kullanımına devam etmesi ve kafasının dağınıklığı işleri çok zorlaştırmıştır. Özgür ilk yaptığı deneylerini Behzat karakteri üzerinde denemiştir. Bu karakter oldukça entel, edebiyata meraklı ve Osmanlı Türkçesine hakim bir kişidir. Özgür’ün yaptığı deneyler sonucu konuşmayı tamamen kesmiştir. Bununla da yetinmeyen Özgür farklı deneyleri Murat üzerinde denemekten de geri durmamıştır.
‘’Sıcak Kafa Neden Sıcak?
Özgür’ün yaptığı deneyler sonucu yan etki olarak başkarakterimizde sadece kafa bölgesinde oluşan ciddi bir ısınma söz konusu oluyor. Çok fazla düşünmemeye çalışan ve nasıl bir durumda olduğunu anlamak için abuklayan insanların seslerinin olduğu kayıtlar dinleyen karakterimiz hiçbir şekilde bu hastalıktan etkilenmiyor. Murat bunun kendisine verilen bir armağandan ziyade bir ceza olarak görüyor ve kendisini bu duruma getiren kişi olan Özgür’ü kendisini eski haline getirmesi için bulmaya karar veriyor.
Kitapta beni en çok etkileyen kısımlardan biri de hastalığın işaret diline de sıçramış olması. Sağırlar ve dilsizler okulunda nasıl olsa onlar duymuyor ve konuşmuyor diye düşünerek bu insanları umursamamışlar ve iki dil arasında aracı olan yani hem konuşup dinleyen hem de işaret diline hakim kişilerin abuklamasıyla hastalık işaret diliyle de yayılmaya başlamıştır.
Şimdiki zamanı yakalayamıyorsunuz, hep peşinden koşuyorsunuz. Ve bir de bakıyorsunuz ki o zaman çoktan geçmiş olmuş. Şimdiki zamanı yakalayabilir misin?

SICAK KAFA DİZİSİNE ELEŞTİREL BAKIŞ

Aralık ayının ilk haftası yayımlanan dizinin çekimleri yaklaşık olarak üç yıl sürmüştür. Distopik İstanbul’u görmek bana farklı bir haz verdi. Kitap ile dizi arasında farklılıklar bulunuyor ancak değinilen temel konu aynı. Afşin Kum tarafından kaleme alınan kitap 192 sayfadan oluşuyor. Kitap diziye aktarıldığında normalde kitapta bulunmayan karakterler ve bazı olaylar eklenmiş.
Dizide Salgınla Mücadele Kurumu (SMK) salgını bahane ederek yönetimi ele geçiriyor ve bu yönetim ile halk arasında oluşan Artı bir isimli grubun çatışmalarını görüyoruz. Murat’ın hem kendi ile hem çevresi ile çatışmaları diziyi akıcı kılıyor. Kullanılan bazı motiflerin diziye renk katığını da belirtmek isterim bunlara da değineceğim.
Değinmek istediğim başka bir konu ise altıncı seviyede (yani en yüksek seviyede) ARDS hastası olan Haluk’un zamanında abuklamasına yol açtığı Murat ile arasında sebebini tam bilmediğimiz bir zihinsel bağ söz konusudur. SMK ajanları tarafından aranan karakterimiz ajanların onu kıstırması sonucu köşeye sıkışır. Uzun zamandır ağzını açmayan Haluk sadece dört kelime kullanarak ”Söz Varmaya, Kulak Olmaya” kulaklıkları dahi takılı olan ajanları kemik titreşimi sonucu abuklatmayı başarır. Sözünü ettiğim bu kısım bana bir kaç ay önce okuduğum ve incelemesini de yaptığım Dune romanında yer alan kelimelerin gücünü kullanarak insanlara hükmeden Bene Gesserit Rahibelerini hatırlattı.
Bilinç Akışı Tekniği ve Abuklama
Abuklayan insanların konuşmaları bana bilinç akışı tekniğini hatırlattı. Zihnimizden geçen düşünceleri hiçbir mantık akışı içinde olmadan söylediğimizde abuklamanın nasıl bir şey olduğunu kendi üzerinizde görebilirsiniz. Hem kitapta hem dizide değinilen başka bir konu da abuklayan bir insanı neden dinleriz sorusudur. Buna cevap olarak ‘’Öğrenmeden aldığımız haz.’’ yanıt olarak verilmiştir. Bir insanın öğrenmeden aldığı hazzı kesersek o insan nasıl bir canlıya dönüşür? Sokakta sadece yürüyen birbirleri ile iletişime geçmeyen insanlar olduğunu düşünün. İnsanı insan yapan öğrenme becerileri değil midir?
Dizide Kullanılan Motifler

Kardelen Motifi: Doğanın öldüğü mevsimde yaşamın inadı kardelen… Dizide Murat ve aşık olduğu Şule karakteri arasında sıklıkla gördüğümüz kardelen çiçeği Murat’ın otobüs durağında Şule’yi ilk gördüğü anda kaldırımda taşların arasından çıkmış bir şekilde karşımıza çıkıyor. Yine başka bir bölümde SMK tarafından aranan karakterimiz teslim olacakken duvarın dibinde bir kardelen görür ve kaçmaya karar verir. Yani kardelen yani umut yani ışık…

Sarı Renk Motifi: Dizide Haluk karakterinin sarı renk tulum giymesi, dizi afişinin sarı renk ağırlıkta olması örnek verilebilir. Sarı renk psikolojide güneş ışığının ve altının rengidir; varlığı, yaşamı, zekayı, arzuları ve ruhsal gelişimi simgeler…

Beyin ve Ağaç Dalları Motifi: Haluk ile Murat arasındaki zihinsel bağı göstermek için sıklıkla bu motifin kullanıldığını görüyoruz. Orman, ağaçlar, ağaç dalları, beyin, beynin içerisindeki damarlar arasında sürekli bir analoji kurulduğunu söylemek mümkün.
Çok uzağa distopik bir dünyaya gitmemize gerek yok aslında. Sokağa çıkıp çevreye şöyle bir baktığımızda da abuklayan insanlar görmek mümkün. Hayatın olağan akışı içinde kaybolduğumuz şu zamanlarda sevdiklerinizle olabildiğince sohbet edip küçük bir çocuğun size anlatmak istediklerine kulak verin. Şu anı yakalayalım ve bugünün yarının dünü olduğunu unutmayalım.