Kum Tepeleri

Patara’nın uzun, kumlu yollarında ve güneşin en yakıcı sıcaklığını hissedebileceğiniz kum tepelerine doğru ilerliyordum. Ağır ağır çünkü zaten hızlanmak istesem de kumlar buna müsaade etmeyecekti. Etrafımda, türlü türlü kolyeler, bileklikler, halhallar satan tatlı teyzeler ve merakla bu çeşitli takıları inceleyen turistler vardı. Yazın en güzel detaylarından olan fötr şapkalar, çiçekli elbiseler ve şıpıdık terlikli insanlar etrafı daha da bir güzelleştiriyordu. Birbiri ardına yükselen tepeler kendimi çölün ortasındaymışım gibi hissettiriyordu.

İnsanlardan biraz uzaklaşmaya karar verdim. İlerledikçe güneş etkisini daha da hissettirmeye başlıyordu. Sıcaklığa daha fazla dayanamadım ve denize girmeye karar verdim. Patara’nın dalgalı ama bir o kadar da zevkli olan denizine girmek için yürüdüm. Güzelce havlumu çıkardım ve ışıltılarıyla göz kamaştıran kumun üzerine serdim. Şöyle bir denize baktım. O an, işte o an karşımda yüzünün her ayrıntısını bildiğim bir çehre ile karşılaştım. Öylece dondum kaldım. Acaba güneş başıma mı vurmuştu? Hayır hayır! Benim kadar, kumlar kadar, bu sıcaklık kadar gerçekti. O güzel yüz de bana bakıyordu sanki acaba? Diye düşünürken ilerleyip yanımdan geçti. İşte o an vücudumun her bir zerresinde hissettiğim bir ürperti geldi.

Yakın bir zamanda değildi, belki yıllar önceydi. Soğuk kış gecesi, kar lapa lapa yağıyordu, anımsıyorum. O zamanlar biraz mahzun çokça ukala idim. Rahatına düşkün, pek de umursamazdım kimseyi. Her bir sokağını adım gibi ezberlediğim bu küçük belde de akşam yürüyüşlerine çıkar, dar sokaklarının her bir ayrıntısını zihnime kazır, çoğunlukla da her zamanda hep aynı yere, denize çıkan yollarında dolaşırdım. Bazı akşamlar sadece oturur denizi seyrederdim. Duymayı sevdiğim tek ses ise dalga sesiydi. Tabii onun sesinden sonra… Hayatımın en güzel yıllarını, lise yıllarını geçirdiğim canımdan öte bu insan soğuk bir ocak akşamı ayrılmıştı buradan. İletişimi ne kadar koparmamaya çalıştıysak da, aileler araya girmişti. Kopmuştuk bir süre sonra. Onunla tek bir gecede yapılan birkaç saatlik sohbet nasıl bir asra sebep olabilirdi? Kaygısız, rahat, acısız, dertsiz hayatıma renk katan bu gökkuşağını tekrardan görebileceğimi hiç düşünmemiştim.

Çok kızmıştım başlarda ama şimdi karşımda kanlı, canlı duruyordu. Yıllar sonra yeniden en sevdiğimiz mekânımız olan Patara’daydık. Arkasından koştum ve seslendim. ‘‘hey’’ durdu, döndü ve baktı. O an tekrardan göz göze geldik. Yıllar sonra ilk defa… Ne yapacağımı, nasıl tepki vereceğimi bilemedim. Oysa yıllarca hep bu anı beklemiştim. Birbirimize daha da yaklaştık. İlk kelimeler ondan döküldü. Zihnime kazınan sesi nasıl bu kadar değişmişti? İnsanın sevdiğinin sesini unutması ne büyük acıymış meğer. ‘’Merhaba’’ dedi. Boğazım düğümlenmişti. Zorla ‘’Merhaba’’ sözcüğü döküldü dilimden. Kendimi toparladım ve neredeydin bunca sene, geldiğini haber bile vermeyecek miydin diye sordum. Sesi titriyordu. Bana baktı ve ‘’Hep aklımdaydın inan, kalbimden tek bir sevgi parçası bile eksilmedi. Sadece beni unuttuğunu sandım. Hayatına devam ettiğini… İnsan kalbinden vazgeçer mi hiç?” dedim. Konuşamıyordum. Ne söylenir ne yapılır bilmiyordum. Kalbimde fırtınalar koparken kendimle savaşırken bir anda sarıldı bana. O an bütün gururum yok olmuştu. Kokusunu duymuştum. Bu kokuyu nerede olsa tanırdım. Sevdiğinden bir parça hissetmek gözlerimi yaşartmıştı. Durduk ikimizde. Konuşacak, anlatılacak, hatırlanacak, hissedilecek o kadar çok şey vardı ki. Ama şu an sadece ona sarılıp susmak istiyordum, sadece susmak.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s