Sığınmak

Öylece duruyorum. Gitmekte olduğum yolda ara ara hep yaptığım gibi. Sanki her şey akıp gidiyor da ben evini bir depremde kaybettiği için kaldırımda oturmuş, nereye sığınacağını düşünen kırk yaşlarında biri gibi duruyorum. Pek de farkım yok aslında. O evvela somut bir sığınak, dört duvarlı bir ev ararken ben tüm benliğimle kendimi nereye sığdıracağımı düşünüyorum. Öyle ya da böyle insan sığınacağı, başını sokabileceği bir yuvaya sahip olabiliyor. Peki ya ruh ? Yeri geldiğinde evdeki dört duvar arasına sığmayan ruh ?Ah pardon bundan daha vahim bir durum var: Kendi içine sığamayan, kendini taşıyamayan ruh ? Ona ne olacak ?

“İnsan, en ağır yüktür.” demişler zamanında.

Kabul ediyorum lakin neye? Kendine mi? Sevdiklerine mi? Kainata mı? Neye en ağır yük? Ben kendime hep soruyorum bu soruyu. Bundan mütevellittir ki en çok kendime ağırım. Peki ya siz ? Siz kendi iç muhakemenizi yapadurun ben tam burada durup yüreklerinizden af dileyeyim. Yazdıklarım yüreğinize gri bir toz bulutu gibi çökmüş olabilir. Lakin biz yazının yüreğe dokunurluğuna inananlar, bunu bilerek inanmadık mı ? Yazan, içinde yanıp tutuşan ateşle kelimelerine sığınır. Kelimeler ki birer toz bulutu, okuyucuya ulaşır. Yazan kadar okuyucuyu da nasiplenir o ateşten. Ve içi toz duman.

Usulca durup halimize kanaat etmeli, bir uğurböceğinin kanat çırpışı kadar hafif bir o kadar da güzelce gelip geçmeli. Buraya kadar yazdıklarımda da şuna kanaat etmeli, kelimelerin görünmez bağlarla insanları birbirine bağlayıp, etkilemesi. Nasıl derin bir bağ öyle değil mi? Bir şeyler içine sığmıyor sığmıyor, taşıyor ve yazıyorsun. Belki o an aklında “Yazayım da benim gibi olanlar tek olmadıklarını bilsinler. Buna tutunsunlar.” diye bir düşüncen yok. Lakin kim bilir yazdıkların bir gün yaralı bir yüreğe şifa, yorgun bir omuza dokunan el, okşanmayı bekleyen saçların kendini bırakacağı bir diz olacak…İşte insan yüreğinde bunu bilerek yaşarsa ” Evet yaram, yarası kapanmaz belki ama biz o yaraların dile getiremediklerinden tutunuruz hayata.” diyor. Bakın işte bu insana bir sığınaktır…Sığınak diye kastettiğim tam da böyle bir şeydi. Yüklerin sana, sen de kendine en ağır geldiğin vakitte kendini şöyle bir bırakabilmek, öylece durmak ve beraberinde susmak, kendini emanet etmek…

Ne diyordu Sabahattin Ali :

“İnsan biraz da kalender olmalıdır.”

Bir şeylere sığınmaktan korkma, utanma. İnsansın, en ağır yüksün! Kendini bırakıp dinlenmek, sığınmak istemek senin de hakkın. Allaha sığın, anne babanın sonsuz merhametine, gözlerinin içine bakarak seni anlayacak dostlarına, kardeşinin masumluğuna sığın…Ama muhakkak kendine sığın. Şimdi diyeceksin ki bu deli başından beri insanın kendi içine sığamamasından, kendinden kaçma isteğinden bahsediyor şimdi niye böyle diyor? Ne yöne gidersen git, kime, nereye gidersen git, gittiğin her yol kendi içine bir seyahat…Kalbini yolun kenarında bıraksan dahi, canını yakan yaşanmışlıkları gittiğin yol yapıp ezip geçsen dahi kendinden kurtuluşun yok. Dönüp dolaşıp yine kendine geleceksin. Sonunda hep kendine geleceğin yolda yürürken yeri geldiğinde kendine sığınak olabilmelisin ki yolu kaybetmeyesin.

Yazdıklarımdan tek bir cümle, tek bir kereye mahsus da kalsa sığınağınız olduysa ne mutlu bana şayet olamadıysa da kendinize sığının. İnanın iyi gelecektir. Kendinizde kalın sevgili okur…

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s