
Ansızın bütün renklerini hücum ettiren güneşin çalar saatiyle uyandım bu sabah. Gözlerimi turuncuya, sarıya ve kırmızıya boyayıp usulca yatağımdan doğruldum. Penceremi aralarken tomurcuklarını patlatıvermiş onlarca ağaç bana birden göz kırpmaya başladı. Koca bir samimiyetle hepsine “günaydın sevgili arkadaşlarım” dedim. Hepsinin gözlerinden mutluluk okunuyordu fakat bu öylesine bir şey değildi. Daha dün gece soğuktan üşüyüp hırkamla girmemiş miydim yatağa? Öyleyse neydi bu evrenin koca bir sıcaklıkla beni selamlayışı?
Kafamdaki soru işaretlerini bir torbaya doldurup kahvaltıya koşar adımlarla indim. Annem vitrinin tozlu raflarında yerini kollayan, unutulmaya yüz tutmuş porselen takımlarını özenle çıkartıyordu. Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm vardı. Evimiz portakal kabuğunu anımsatan bir kokuyla ferahlatılmıştı. Evimizdeki temizlik zihnimin uyuyan kısımlarını ruhumla birlikte diriltiyordu. Gözlerimi sanki bir başka dünyaya açtım. Çünkü diğer günlerde yaşamadığım bir neşenin ve coşkunun şarkısını haykırıyordum evrene. Bu bayram sabahının fısıltısına benzer bir besteydi. Yavaşça anneme döndüm. Ah ne de güzel olmuştu. Üzerinde renk cümbüşünü yansıtan her yanında tomurcuklanıp çiçek açan ve bunun yanında baharın yansımasını taşıyan, rüzgârda hafifçe eteklerinin savrulduğu tülden bir elbise vardı. Gözleri ışıl ışıl parıldıyor, adeta sevgi saçıyordu. Saçlarını nazlı bir edayla ellerinin ardına sakladı. Ben de annemin arkasından bahçeye ağır adımlarla ilerlemeye başladım.
Kahvaltıyı bahçeye kurmuşlar, o da ne? Masamızda yok yok(!) Sanki tüm şehirler bize eşlik ediyor. Balıkesir’den peynirli patlıcan, Susurluk tostunun yanında karanfilli ekmek, Kayseri’den sucuk içi yanında da pastırması, Van’ın olmazsa olmazı otlu peyniri, Gemlik’ten gelen zeytinler, Hatay’ın katıklı ekmeği, annemin teyzemle yaptığı Tokat yaprağından sarmalar… Bir koca demlik çay ve yanında çilekten, ayvadan ve vişneden yapılan rengarenk reçeller… Patates kızartmasının yanında da bir koca tava menemen. Bir şey daha var ki onu daha önceden hiç masamızda görmemiştim. Rengarenk yumurtalar. Neydi böyle renkli boyalarla boyanmış olmalarının amacı? Şaşkın gözlerle etrafımı gözlesem de tek bir şeyden şüphesiz emindim. Bolluk ve bereket bugün soframızın baş köşesinde ağırlanıyordu. Böyle bir şölen masası bir bayram sabahı yapılan kahvaltı sofraları kadar dolu ve iştah açıcıydı. Altında yatan sebepleri merak eden aklım iyice karışmıştı. Neyi kutluyorduk? Soruları zihnimde çözmeye çalışıp bir nedene bağlayamıyordum. Farkına vardığım tek şey kışın artık gitmiş baharınsa kapıdan bize selam vermiş olmasıydı.
Küçük kardeşim Sezen uyanmış. Gözlerine sığdırdığı koca mavi gökyüzüyle bana sevecen bakışlar atıyor, minik elleriyle selam vermeye çalışıyor. Elimi yüzüme kapatıp onu güldürmeyi başarıyorum. Evet babam da geldi. Artık başlayalım mı? Ah! Hayır. Bütün bu güzelliklerin anlamını öğrenmeden tek bir şey koyamam ağzıma. Artık sormamın vakti geldi.
-Sevgili babacığım, bugün içimde bastıramadığım bir neşe ve enerjiyle gözlerimi açtım güne. Ağaçlar, güneş, sıska bir dala konan tombul kuşların söylediği ezgiler bugün daha anlamlı geliyor kulağıma. Sanki evren doğayla bir anlaşma yapmış da bize anlatmaya çalışıyor tüm renkleriyle. Her biri bana gülümseyen bir motif gibiler. Bana açıklar mısın bu günün önemini. Yoksa tüm sırrı evren mi taşıyor yüreğinde?
Babam beni bir kez olsun bölmeden saygıyla dinledi. Dudağının kenarında ince fakat görülmeyen bir tebessümle elinde tuttuğu ince belli bardağı usulca masaya bıraktı. Boğazını temizledi ve omuzlarını bana yaklaştırdı. Sanki koca bir sırrı gün yüzüne çıkarmaya hazırlanan bir hâle bürünmüştü. Kamburunu düzeltip sandalyeye iyice yerleştirmişti bedeneni. Merakım daha da kamçılanıyordu bu hareketleriyle. Saçlarımı okşadı ve en nihayetinde söze girişti:
-Güzel yavrucuğum, bugünün öneminin farkına varacağını biliyorduk. Elbette ki evimize buyur ettiğimiz bu tatlı neşenin bir sebebi var. Mart ayının her yirmi birinde baharın gelişini kutlamak üzere bir tabiat bayramı yapıyoruz. Farsça’da “Yeni Gün” anlamına gelen Nevruz’un izleridir gördüğün her bir sembol. Kısaca gel sana ne olduğunu anlatıyım.
Orta Asya’dan Balkanlardaki uluslara kadar çok geniş bir bölgede yerel renk ve inançlarla kutlanan Nevruz, her ulusun kendi kültür ve değerleriyle özdeşleştirip sembolleştirildiği, özü itibariyle baharın gelişinin kutlandığı coşkuyla karşılandığı bir gündür.
Biz de bu günü bolluk ve bereketi soframıza davet ederek kutluyoruz. Bunun da ötesinde aile bağlarımızı daha da sıklaştırıp inancımızı tazeliyoruz. Aidiyet duygusunu tüm iliklerimize kadar yaşamaya gayret ediyoruz.
Sevgili çocuğum bayramlarımız unutulmuş değerlerimizi, birliktelik kurduğumuz sevgi tomurcuklarımızı yeşerten ve nesiller arası geçişi sağlayan kutsal simgelerimizdir. Sen büyüyüp yaşlanacağın zaman sana bırakacağımız en büyük miras şu an yaşadığın ve sahiplenmek için can attığın bu günler olacaktır. Ruhunu yenileyip fikirlerini tazelersin her baharın gelişinde. Nevruz bir semboldür, senin asıl görevin kuşaktan kuşağa aktaracağın sevgi ve barışın tohumlarını atmak olacaktır. Ritüellerimizi anımsayacaksın ve yaşatacaksın. Ateşin yakılıp üzerinden atlayacağın, renkli yumurtaları tokuşturacağın zamanlar baharın gelişiyle müjdelenecek sana. İşte Nevruz dediğimiz şey budur. Şimdi anladın mı bugünün önemini?
Gözlerini bir an olsun ayırmadan damarlarında dolaşan sevginin bütün renklerini hissettirerek anlatmıştı baharın müjdesini sevgili babam. Onun tüm sözlerini şimdi bu satırlara bakarak anımsıyorum. O günü zihnimde yansıyan koca bir etkiyle hatırladığım her şeyi günlüğüme yazmıştım. Şimdi 40 yaşındayım. Yarın baharın gelişinin haberini aldım. Annemin çiçekli elbisesinden, Sezen’in ışık saçan gözlerinden, dedemin sıkı sıkıya kavradığı işlemeli bastonundan, o gün masamıza konuk olan komşumuz Hacer teyzenin su böreklerinden ve pek tabii rahmetli babamın ben 12 yaşındayken kahvaltı sofrasında ettiği o manidar sözlerden. Sevgili ailemi, o muhteşem bahar sabahını o kadar çok özlüyorum ki duygularım gözlerimde yaş oluyor. Ama inanın bana hiç üzülmüyorum. Sadece hüzünle yad ediyorum. Nevruz’u sevgili ailem sayesinde yıllardır aynı heyecanıyla yaşarım. Renkli yumurtalarımı çocuklarımla tokuşturup bu güzel günün önemini tıpkı babamın anlattığı gibi onlara anlatırım.
Baharın gelişiyle üzerinizdeki huzursuzluğu, umutsuzluğu silkeleyin. Hayat kaybettiklerimizin yanında nesillerce süregelen kutsal bayramlarımızla devam ediyor. Ümidimizi yeşertip önümüzdeki yeni günlerimizi tıpkı 12 yaşındaki çocuğun merakı ve 3 yaşındaki kardeşim Sezen’in masum gülüşleriyle tazeleyelim. Hayat biz oldukça var olmaya devam edecek.
Baharın sevgiyle ve neşeyle yansıttığı renklerle kalın…
