Gurur ve Ön Yargı 1796–1797 yılları arasında Jane Austen (1775–1817) tarafından yazılmış, ilk kez 1813’te yayımlanmıştır. Yazarımızın romanı kaleme aldığı seneye dikkat edersek oldukça genç bir yaşta mükemmel bir eser ortaya çıkardığını söyleyebiliriz. Tabii o dönemin İngiltere’sinde bir kadının roman kaleme alması pek de alışıldık bir durum değil bu yüzden ilk baskıda yazar, adının yerine “A Lady” ismini kullanmıştır. Eser o zamanlar hak ettiği değeri göremese de zamanla gereken önemi ve değeri kazanmıştır. Eserin konusunu sadece bir aşk hikâyesi olarak nitelendirmek yanlış olsa gerek çünkü aynı zamanda dönemin getirdiği dayatmaları da konu edinen bir toplum eleştirisidir.

Romanın beyaz perdeye de uyarlanmış birkaç tane versiyonu var fakat bana kalırsa en güzeli 2005 yapımı olan başrollerini Keira Knightley (Elizabeth Bennet) ve Matthew Macfadyen (Fitzwilliam Darcy) paylaştığı Gurur ve Ön Yargı. Tabii ilk olarak romanı okumanın gerektiğini düşünüyorum çünkü her sahnenin gözünüzün önünde canlanması, adım adım ilerlemek romanı ve filmi daha zevkli hale getiriyor. Kitap bitip filmi izlemeye koyulduğunuz zaman gözünüzdeki bütün betimlemeler tek tek yerine oturuyor ve bir kere daha hayran kalıyorsunuz.

Karakterlere göz atmadan önce kısaca bilgi verelim; bütün karakterler tam tahmin ettiğim gibiydi o yüzden filmi izlerken hemen benimsedim yani pek yabancılık çekmedim. Tabii öncelikle kitabı iyi sindirmek gerekiyor. Ayrıca filmdeki birçok diyalog romanda geçen diyaloglarla aynı bu da filmi daha hoş bir hale getiriyor. Gelelim karakterlerimize;
Elizabeth, Bennet ailesinin ikinci kızıdır, ablası Jane kadar güzel değildir ama son derece zekidir ve romanda ön yargıyı temsil eder. Mr. Darcy hakkındaki yargıları zamanla bir bir boşa çıkacaktır ve aslında ona ne kadar haksızlık ettiğini anlayacaktır. Mr. Darcy ise oldukça zengin ve yakışıklıdır aslında Elizabeth’e âşıktır fakat Bennet ailesi kendisine göre alt sınıftan olduğu için gurur yapar ve aşkını gizler tabii bir müddet. İşte burada Mr. Darcy’nin itirafı filmde mükemmel yansıtılmış diyebiliriz.

Diğer karakterlere bakacak olursak Mr. ve Mrs. Bennet karakterleriyle son derece uyum içindeydiler, Jane ise eşsiz güzelliğiyle kitabın anlattığı karakterle birebir uyuşuyordu. Diğer karakterlere nazaran biraz daha geri planda kalan Lydia, Kitty, Mary, Mr. Wickham, Mr. Bingley, Mr. Collins karakterleri de kitaptaki betimlemeyle örtüşüyordu.
Bundan sonrası spoiler!
Kitabın çözülme noktasına bakalım;
Wickham ve Elizabeth arasında geçen konuşmalarda Wickham Darcy’e karşı Elizabeth’i hep doldurdu. Elizabeth de Darcy’e karşı kurduğu ön yargıları ancak gerçekleri öğrendikten sonra kırabildi haliyle. Böylece sadece Elizabeth değil biz okurlar da ta kitabın başından beri Darcy’e duyduğumuz ön yargılardan sıyrılıyoruz. Elizabeth gerçeği öğrendiği zaman Darcy’i ve Wickham’ı ne kadar yanlış değerlendirdiğini anlıyor ve Darcy’e karşı olan tutumu değişiyor.
İşte romanın kilit noktası tam da burası o noktaya kadar biz de Darcy hakkında iyi şeyler düşünmedik. Peki, o kilit nasıl açılıyor? Şöyle oluyor ki Darcy Elizabeth’in kendisini bu kadar kötü biri olarak görmesine daha fazla dayanamamış olsa gerek Elizabeth’e uzunca bir mektup bırakıyor. Elizabeth mektubu okuyup gerçekleri öğrenince hisleri arasında adeta bir perde kalkıyor. Aslında kendisinin de Darcy’i sevdiğini, gururu ve ön yargıları yüzünden bu hissini bastırdığını anlıyor.
Son olarak, gururun ve ön yargının insanları aslında ne kadar yanlış değerlendirebileceğimize, gerçeğin çoğu zaman pek çok farklı şekilde olabileceğine şahit olduk. Basit bir aşk romanından ziyade pek çok farklı yönü olan bu romanı önce okumanızı daha sonra izlemenizi tavsiye ederim. Ve güzel bir alıntıyla da yazımızı sonlandıralım:
“Onun gururunu ben de kolaylıkla hoş görebilirdim. Benim gururuma dokunmamış olsaydı.”
Keyifli okumalar dilerim. Sevgiler…