Doğan Cüceloğlu’nun kaleme aldığı bu eser, bugünün ve geleceğin öğretmenlerine kapı aralıyor. Öğretmenin var olan gücünü ve bu gücü kullanma kabiliyetini bizlere aktarıyor. Birçok anıdan ve mektuptan oluşan kitap, bizi ilkokul sıralarına götürüyor. Kitapta bulunan anıları, alıntıları okurken kendimizi de görüyoruz. Kendimizden bir parça buluyoruz. Bazen gözümüz doluyor bazen de “İşte gücünü keşfetmiş öğretmen!” demekten de kendimizi alamıyoruz. Öğretmenin gücü, bir öğrencinin hayatına dokununca onun hayatını dönüştürür ve yeniden inşa etmesine yol açar. Cüceloğlu bu gerçeği paylaşıyor okurlarıyla.
Hepimizin aklına gelince üzüldüğü veya sevindiği anılar vardır. Okul yıllarında yaşadığımız deneyimler ve başımıza gelen olaylar bizleri hem olumlu hem de olumsuz bir şekilde hayat boyu etkiler. Bu etki öğretmen gücüyle doğru orantılıdır. Toplumun geleceğini belirlemede öğretmenin nasıl bir bilinç içinde sınıfa girdiği çok önemlidir. Öğrencisine emek veren bir öğretmen, milletin geleceğine, insanlığa emek verdiğinin farkında olmalıdır. Öğretmen kendisiyle birlikte bireylerin ve bir ülkenin geleceğini inşa eder. İyi yetişmiş vatandaşlar sağlıklı bir toplum ve sağlıklı iyi işleyen bir eğitim sistemi oluşturur. Bireyin gelişimi ile başlayan değişim, sistemin düzgün işlemesine yol açar. Gücünün farkında olan öğretmen bu döngünün bilincindedir. Unutulmamalıdır ki, öğretmenin gücü binlerce yaşam inşa eder.
Toplumun ve bireyin geleceğimize yön veren öğretmenler, kendini tanımayı bilmelidir. Cüceloğlu’nun dediği gibi “Hiç kimse tesadüfen öğretmen olmamalıdır.” Bu sözünün derinine indiğimizde karşımıza iki kavram çıkar: Atanmış öğretmen ve adanmış öğretmen. Öğretmen olmak bir iş değil; yaşam biçimidir. Bu meslek yoluna adanan öğretmen, herkes tarafınca keşfedilmiş ve niyetinin saflığında olan kişidir. Okul sıralarında böyle öğretmenlere denk gelen öğrencilere ne mutlu!
Dokunduğu hayatları değiştiren ve yaşama yön veren öğretmen, öğrencilerinin zihnine girmeyi istiyorsa önce sevgi diliyle anlaşmalı, onların gönlüne girmeyi başarmalı ve her şeyden önce karşısındaki öğrenciye “insan” gözüyle bakmayı bilmelidir. Her şeyin özü sevgiden gelir. Öğrenci bu sevgi dilini hemen hisseder. Öğrencisini insan olarak sayan ve seven öğretmenin öğrencisinin özü gelişir. Öğretmenliğin ilk şartı öğrenciyi tanımaktır. “Sen varsın, seni umursuyorum ve seni önemsiyorum” mesajını karşı tarafa ileten öğretmen, öğrencisiyle karşılıklı sevgi ve saygı içerisinde ilişkisini sürdürür. Birbirini tanır, güven duygusu gelişir. Bir çocuğa güvenmek, inanmak ve bunu ona hissettirmek çocuk üzerinde kişilik gelişiminde etkilidir. Öğretmen, öğrenciyi sevmenin ve ona değer vermenin gerçek anlamını keşfettiği an artık mesleğinin niyetini keşfetmiş, gerçekten öğretmen olmuş biridir. Sevildiğini, sayıldığını gören öğrenci gelişir. Güçlenir, kendine güveni ve cesareti artar. Okuyan ve kendini geliştiren öğretmen bu değerlerin bilicinde olarak sınıfa girmelidir. Birey olarak karşısındakine değer verip onu ve mesleğini önemseyen öğretmen, adanmıştır. Öğrenciyi tanıyan, dinleyen, güvenen, öğrenme potansiyeline inanan ve her daim öğrenciye destek veren, onların gelişimine emek harcayan öğretmen, gelecek için pırıl pırıl bir nesil yetiştirir.
Kitap, öğretmen- öğrenci anılardan oluşuyor demiştik. Yazımızın bu bölümünde bir alıntıdan bahsetmek istiyorum. Öğretmenin gücü üzerine bir anı. Bir öğrencinin gözünden, gönlünden şu satırlar dökülüyor: “Öğrencilik hayatım boyunca onlarca öğretmenin ışığından faydalandım. Benim öğretmenim bir başkaydı. Hani gökte de milyonlarca yıldız vardır, ama birinin ışığı diğerlerinden fazladır ve size kutup yıldızı olur. İşte öğretmenim de benim için böyledir.” Ne mutlu öğrenci hayatında yer edinebilmiş, hayatına dokunmuş öğretmenlere! Geleceğin öğretmenlerine ne mutlu!