Cani Hitler, en güçlünün ayakta kalma ideolojisi uğruna binlerce insanı toplama kamplarında katlettirmiş, genç yaşlı, zengin fakir demeden tarihin tozlu sayfalarına ırkçılığın resmini, döktüğü kanlarla, yaktığı canlarla resmetmiştir. Tarihin kara kaplı geçmişine tanık olacağımız en güzel eserlerden birisi “Çizgili Pijamalı Çocuk”tur.
Çocuk kitabı kategorisinde olan fakat yetişkinlerin de muhakkak okuması gereken önemli hikayelerin başında geliyor. Gelin birlikte kitabımızı kısaca tanıyıp yorumlayalım.
Çizgili pijamalılardan Schumer, Polonya’da Autwitz toplama kampına düşen çocuk esirlerden sadece birisidir. Ölü ruhunu yarı yaşayan bedeninde canlandırmaya çalıştıkça eksilen, oldukça cılız, 9 yaşında mutsuz bir çocuktur. 15 Nisan 1934’te dünyaya gözlerini açar ve koca bir hiçliğin içine sürüklenerek gelir. Tesadüf odur ki, Bruno da Schumerle aynı gün doğar.
Bruno Berlin’de yaşamaktadır. Fakat Nazi güçlerine bağlı bir asker olan babasının terfi almasından dolayı Auswitz yakınlarında bir eve taşınırlar. Bruno bu durum karşında hiç hoşnut olmaz ve sürekli eski evlerine gideceğine dair hayaller kurmaya başlar. Fakat bu uzun sürmeyecektir. Bir gün keşif yapma amacıyla gizlice evden çıkar ve dikenli tel örgüleri görünceye dek yürümeye devam eder. O da ne? Yaşıtlarında bir çocuk. Bunca zamandır arkadaşlarından ayrı ve yalnız zaman geçiren Bruno bir arkadaş bulmanın sevinciyle sessizce dikenli tellere doğru yürür ve Schumer ile tanışır. Bazı günler her zaman yaptığı gibi gizlice evden çıkıp arkadaşının yanına gider ve bunu 1 yıl sürdürür. Tâ ki eski evlerine tekrar döneceklerini öğrendiği güne dek. Bunu Schumer’e söylemek güç olacaktır.
Ama Schumer’in de Bruno’ya söyleyeceği kötü bir haber vardır. Babasının kaybolduğunu ve onu hiçbir yerde bulamadıklarını söyler. Bunun üzerine Bruno dikenli tellerin diğer tarafına geçecektir. Son kez bir maceraya atılmak, keşif yapmak isteyen iki çocuk sonraki gün için sözleşirler.
Bruno sözleştikleri saatte tellerin altından sürüklenerek geçer ve bunca zamandır karşısında olduğu Schumer’in şimdi tam da yanındadır. Koşarak babayı aramaya koyulurlar. Fakat beklenmedik bir olay gelişir ve Bruno bir daha dikenli tellerin diğer tarafına asla geçemez. Böylelikle iki arkadaş sonsuza dek birlikte olurlar.
Bazı yetişkinlerin kararları, çocukların sonlarını düşünmeden ve nasıl etkileneceklerini bilmeden atılmış bencilce adımlardır. Savaşın karanlık gölgesi çocukların üzerine bir çığ gibi düşer her defasında. Kitapta da anlatılan ötekileştirmeyi, insanları insan kategorisine sokmadan ayrıştırmayı görmemek imkansızdır. Holokost milyonlarca masuma yapılan planlı bir katliamdır. Naziler, Yahudileri “asalak haşarat” olarak görmüş, dünya üzerinden büyük bir nefretle silmek istemişlerdir. Ve Yahudi ırkının kökünü kurutmayı bir hak olarak görmenin yanı sıra sorumluluk olarak görmüşlerdir.
Çizgili Pijamalı Çocuk” için bir çocuk kitabı demek zor geliyor bana. Okurken tarihin penceresinden Yahudi soykırımını izlemek, Führer’in benzersiz ırk ideolojisine bağlılığından binlerce insanı yok ettirmesini gözlemlemek acı bir deneyimdi benim için. Sırf ırkından dolayı dışlanan, hor görülen ve acı çektirilen masumların hikayelerini kıyısından izlemek bile oldukça kötü hissettirdi. Birisi Alman diğeri Yahudi bir çocuğun dikenli tellere aldırmadan birbirlerine sıkıca bağlandıkları ve korkusuzca dost oldukları anlarda ise içimin ısındığını hissettim.
Çizgili Pijamalı Çocuk, duygu geçişlerini mükemmel şekilde yansıtarak bizi o zamanlara götürüyor. Zamanın akışına darbe vuran acı çığlıkları sessizce haykıran çocuklar bu hikayenin en masumları oluyor. Hikayenin içinde, dışında, sonunda, başında hep bir tarafında kendinize ait bir yer bulacaksınız.
Okumanızı ve filmini seyretmenizi içtenlikle tavsiye ederim. Yazımın sonunu kitaptan en sevdiğim cümle ile bitireceğim.
“Buraya isteğim dışında getirildin, tıpkı benim gibi. Eğer bana sorarsan hepimiz aynı gemideyiz ve gemi su alıyor.” (Sayfa 58)
Kitaplarla kalın…